Türkiye´de Üç Milyon Beş Yüz Bin Suriyeli kayıt altına alınmadan mülteci olarak girmesi bunların bir kısmının kamplarda barındırılırken bir kısmı Ülkenin neredeyse 81 iline dağılmış vaziyetteler..
Kendi vatanlarını savunmaktan aciz, ülkesi ve geleceği için savaşmak yerine Ülkemize kaçan bu insanlara her türlü imkanı seferber ederek baş tacı yapılmasını anlamak mümkün değil. Türkiye de bir çok şehirde ve bir çok semt ve sokak Arap yerleşim yeri haline dönmüş durumda.
Bu konuda en çarpıcı örneği Ankaranın Altındağ ilçesinde Önder Mahallesinde görmek mümkün. Bakın verdiğim örnek bir başka ilimiz değil, Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti olan Ankaranın İlçesi. Ben bizzat bu Mahalleyi gördüm, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yavaş, yavaş buradan mecburen ayrılmak zorunda kalıyorlar..
Şimdi Türkiye Cumhuriyeti hükumeti bunları bilmiyormu, kesinlikle biliyor ve buna müdahale etmiyorsa benim ve benim gibi düşünenlerin burada ki yerleşimin bilerek yapıldığına inanmaması mümkün değil. Bu yerleşim yerleri biraz titiz incelenip irdelendiğinde, sanki gizli bir el´in bunu bir proje ve mükemmel bir planlama ile yapıldığına kanaat getirecektir. Suriyeli mültecilerin Türkiye de toplumun huzurunu kaçırdığı, bir çok yerlerde Türk vatandaşlarına saldıracak kadar ileriye gittiği her ne kadar ana akım medyada yer almasa da sosyal medyada paylaşıldığı üzere bir çok olaylar çıkardıklarını biliyoruz. Bu nahoş olayların had safhaya ulaştığını göz ardı edemeyiz, etmememiz de gerekir.
Bütün bu olanlara kayıtsız kalınarak Suriyeli mültecilere gıda yardımı yapılması, maaş bağlanması, ücretsiz tedavi yardımı sağlanması, sınavsız polis, öğretmen doktor kadroların atanmasının masumane bahanelerle açıklanması mümkün değildeğildir ve bana bunu kimse izah edemez..
Gidin bu mahalleleri görün dostlar, buraların bir Türk mahallesi, yerleşim yeri diyemezsiniz, adamlar her yeri Arapça tabelalarla donatmış vergi levhaları yok, sigorta gibi bir dertleri yok ama Türk girişimcileri vergi levhasını asmak zorunda ve vergisini, sigortasını ödemek zorunda bunu biliyoruz.
Bu yerleşim alanlarında güvenlik zafiyeti var, Türk vatandaşlarının can güvenliği sorunu var, gece vatandaşlarımızın yalnız sokağa çıkamaması gibi bir sorunu var. Kontrolsüz ve kayıtsız ülkemize giren bu mülteciler içerisinde terörist hainler olduğu kadar çeşitli istihbarat örgütlerinin ajanlarının da olduğundan hiç şüphem yoktur. Unutmayalım Pakistan huzurlu ülke olmak yolunda epey yol almışken afganistandan gelen mültecileri böyle kayıtsız kuyutsuz ve kontrolsüz almasından sonra iç huzuru kalmamıştır. Türkiye de bu hataya düşmüştür. Geç kalmadan bu konu da tüm yetkililerin olduğu kadar muhalefetin acil bir şeyler yapması gerektiğine inanıyorum..
Sadece kontrolsüz olarak alınan bu mültecilere bakmamız ve mali külfeti bir yana Milli güvenlik tehdidi oluşturduğunun farkında olmamız gerektiğini bir kez daha yüksek perdeden dile getirmeyi bir borç olarak söylüyorum.
Ülkenin bekası buradan başlıyor, bekamız tehlikede. Beka Meselesi budur ve bu gibi konulardır. Mahalli seçimde kimin hangi belediyeyi alabilmek için ittifak yapmanın bekamızla ilgisi yoktur. Unutmayalım 15 Temmuz kalkışması bu ülkede iç savaş provası olarak kullanılmıştır. Belki 15 Temmuzda başaramadı hainler ama unutmayalım halen intikam ve rövanş almak gibi bir hevesleri vardır ve bir gün yine buna kalkışacaklardır. Üç buçuk Milyon Suriyelinin nerelerde ne yaptığı kimleri içinde barındığını bilmemiz ve tümünü kamplarda deyimi doğru ise insani misafir olarak gerekli tedbirleri almak zorundayız.
Hataydan, Kilisten ve Şanlı urfadan örnek verecek olursam durum daha da vahim dostlar, çok vahim. Suriyeli mülteci seviciliğinin böyle masumane ve insani olarak düşünülmesini sağlamanın normal olmadığı gibi mültecilere sağlanan bu imkanlarla Türkiye´nin bekası ve iç güvenliği tehlikesini göz ardı etmeden bu iç güvenlik tehdidini artık görmemiz gerektiğine inanıyorum.
