ABD Johns Hopkins Üniversitesindeki fizikçilerin yaptıkları incelemelerde; kişinin böyle bir X-ışın taramasından geçmesi durumunda aldığı radyasyon dozunun, ortalama 10 dakikalık uçak seyahatinde alacağı ya da hepimizin her an içinde yaşadığı ortamda ki doğal radyasyonun 30 - 60 dakikalık toplam değerine eşit olduğunu göstermişlerdir. Medikal uygulamalara yönelik bir karşılaştırma yapılırsa bahsi geçen uygulamada 1000-2000 tane X-ışın taramasından alınan radyasyon dozu bir tek akciğer röntgenindeki doza eşdeğerdir.
Her ne kadar bu düşük seviyedeki radyasyonun kansere neden olduğu kanıtlanmamış olsa bile, hesap yolu ile elde edilmiş bir riskten bahsedilebilir. Bu ihtimal söz konusu X-ışın tarayıcılar için 400 milyonda birdir, yani taranan 400 milyon kişiden birisinin kansere yakalanma riski vardır. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, bu 400 milyon kişinin yaklaşık 160 milyonun diğer nedenlerle zaten kansere yakalanması ve bu hastaların %20-25’inin ölmesinin söz konusu olmasıdır.
İnternet aracılığı ile yaptığımız araştırmalarda AB’nun X-ışın kullanan tarayıcıları yasaklama çalışmalarında olduğu anlaşılmaktadır. Radyasyon riskinin bu kadar düşük olmasına rağmen AB’nun böyle bir yasaklamaya gitme nedeni radyasyon korunmasındaki temel felsefedir. Buna göre kişiler tıbbi bir gerekçe olmadan X-ışınlarına maruz bırakılamazlar.
Bazı otoriteler bu tekniğin radyasyonun kullanılmadığı diğer tekniklere göre biraz daha hassas olduğunu belirtmektedirler. 11 Eylül sonrası bu tür kontrollere büyük önem göstermeye başlayan ABD’de böyle bir yasak söz konusu değildir.
Ülkemizde ise bu tür tarayıcılar kullanılmamaktadır; sadece el bagajlarının kontrol edildiği tarayıcılar X-ışınları ile çalışmaktadır. Bu sistemlerin son derece güvenli olduğu, değil yolcuların emniyet yetkililerinin bile risk taşıyacak bir radyasyona maruz kalmadıklarını belirtmekte yarar vardır.