İktidar partisi AKP, Meclis’teki sayısal çoğunluğuyla istediği yasayı çıkarmış, tek başına hükümet olmasının avantajını bürokraside tepe tepe kullanmıştır. Demokratik ülkelerde birbirini denetleyebilmeleri için bağımsızlıkları şart olan üçüncü güç olan yargı erki dahi AKP’nin tesirinden kurtulamamıştır. Adalet Bakanını daima yargıya müdahil bir pozisyonda kullanan AKP, yüksek yargıyı da şekillendirmekten geri durmamıştır. Bugün şikâyet ettiği HSYK’nın yapısı, 12 Eylül referandumunda bizzat bu iktidar tarafından değiştirilmiştir. Demek ki 12 Eylül referandumu ile yeterince demokratikleşememişiz.
Ortada bir paralel devlet var ise bu kesinlikle AKP eliyle oluşturulan bir yapılanmadır. Şecaat arz ederken sirkatin söyleyen, yani kendini överken kabahatini itiraf eden merdi kıpti misali, Tayyip Erdoğan ve hükümeti de rüşvet ve yolsuzluk iddialarından paniğe kapılarak daha büyük kabahatlerini itiraf etmektedir. Yıllardır terörle mücadele etmiş Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman mensuplarını askeri vesayeti kaldırma bahanesiyle terör suçlusu ilan eden Tayyip Erdoğan’ın aklına paralel devlet iddiası şimdi mi gelmiştir? 17 Aralık’ta kutu kutu dolarlar, altın tüccarları ortalığa saçılınca mı AKP devleti düşünür olmuştur?
Başbakan Tayyip Erdoğan, Yasin El Kadı’nın aile dostu olduğunu söyleyerek, banka müdürünün hayır sever olduğunu iddia ederek battıkça batmaktadır. Hiçbir dış güç veya paralel devlet örtüsü, bunca pisliği örtmeye yetmez.
Hükümetin bilhassa Emniyet’te giriştiği sayısı binleri bulan kıyım, ihtilal dönemlerinde dahi yaşanmamış ölçüdedir. Bu ölçülerdeki bir operasyonun paralel devlet iddialarıyla bağdaşmaktan çok, büyük bir suçun ve suçlunun paniğiyle ilişkili olabileceği akıllara gelmektedir. Gerek savcılar üzerindeki ithamlar ve gerekse görevden alınan veya yerleri değiştirilen emniyet görevlilerinin her birinin yetişmesinde bu milletin payı ve hakkı vardır. Bir savcı ya da birinci sınıf emniyet amiri kolay olunmamaktadır. Bu yüzden bunların bir çırpıda hükümet tarafından tarumar edilmesi, aynı zamanda devletin tecrübe ve akıl kaybına da yol açacağı da unutulmamalıdır.
Son günlerde AKP hükümetinin suçüstü psikolojisinin tesiriyle, daha düne kadar mahkûm ettirmek için savcılığını yapmaktan şeref duyacaklarını söyledikleri Ergenekon sanıkları ile ittifak arayışı ibret vericidir. Tayyip Erdoğan’ın iktidarın ayaklarının altından kaydığını anladığını ve geri çekilirken hasarı en aza indirmeye çalıştığını gösteren bu hamle, bizzat bu iktidar yüzünden mağdur edilmiş insanlara haklarını iade etse bile kendilerini kurtarmayacaktır. Bu saatten sonra hükümetin açacağı her cephe, atacağı her adım gidişlerini hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bu yüzden Tayyip Erdoğan ve hükümetinin henüz sona gelmeden, Türkiye’yi gerecek ve yeni sıkıntılar içerisine sokacak politikalardan vazgeçmesi herkesin hayrına olacaktır.
Türkiye’nin dış politikadaki sıkışmışlığının yanı sıra, şimdi içeride baş gösteren sorunlar yumağına eklenecek ciddi bir ekonomik sıkıntı, ülkemiz için endişe verici sonuçlar doğurabilecektir. Bu yüzden AKP hükümetinin siyasi hesaplarının faturasını bu millet ödemek zorunda değildir. 17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet tartışmaları ile buna karşı hükümetin yargı ve bürokrasi üzerine kurmaya çalıştığı baskının Türkiye’yi küçülttüğü ortadadır. Bakanların ve Başbakanın oğullarını adaletten kurtarma girişimlerinin faturası 100 milyarlarla ifade edilmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak; AKP’lileri meydanlarda kutu kutu cepleri olduğundan şüphe etmediğimiz kefenli elbiseleriyle poz vermek yerine, derhal hükümet etme sorumluluğuna davet ediyoruz. Yargı üzerinde gölge etmekten vazgeçin ve bırakın kim suçlu ise adalet ortaya çıkarsın. Polisin, savcının görevini engelleyerek adaleti geciktirebilirsiniz ama engelleyemezsiniz. Er ya da geç millet önünde hesap vereceksiniz.