Ankara Meyra Palace Hotel´de düzenlenen basın toplantısında Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz, Türk Ocakları Genel Merkez yöneticileri ve akademisyenler katıldı. Basının özel ilgi gösterdiği toplantıda ilk konuşmayı Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz yaptı. Ardından Merkez Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Mehmet Âkif Okur bildiriyi kamuoyu ile paylaştı.
Genel Başkan Öz´ün konuşması şöyleydi:
“Değerli basın mensupları, aziz Türk Ocaklılar, kıymetli misafirler,
Toplantı davetimize icabet ettiğiniz için hepinize teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Malumunuz olduğu üzere Türk Ocakları 1912 yılında kurulmuş, bu toprakların en köklü sivil toplum ve gönüllü kuruluşudur. Ocağımız parti siyasetinin üstünde kalarak Türkiye´nin Türk-İslam dünyasının ve insanlığın meselelerine ilim, fikir, sanat ve kültür alanlarında çözüm arayan aydınların kurduğu ve yaşattığı bir millî ülkü merkezidir. Bugün de 80 kadar şubesiyle bu istikamette çalışmalarına devam etmektedir.
ORTADOĞU´DA YENİ BİR SYKES-PİCOT DÜZENİ KURULMAK İSTENİYOR
Değerli basın mensupları,
İki kutuplu dünya düzeninin çöküşünden başlayarak medeniyet coğrafyamız giderek genişleyen bir yangın yerine dönüştürülmüştür. Derin bir tarihe ve devlet geleneğine sahip olan Türkiye, Türk dünyası ve İslam âlemi için hayati bir öneme sahiptir. Özellikle Suriye krizi ile derinleşen ve yaygınlaşan örtülü üçüncü dünya savaşının, vekalet savaşı şeklinde ve Müslümanların kanları ve kaynakları üzerinden yürütülen yeni bir Sykes-Picot düzeni inşasını amaçladığı açıktır. Bu olguda İslam dünyasını yönetenlerin, topyekun Müslümanların iç sorunları ve sorumlulukları olduğu açıktır. Bununla birlikte yaşanan gelişmelerde büyük güçlerin rolünün hakim rol oynadığını da kimse göz ardı etmemelidir.
PKK ÇÖZÜM SÜRECİYLE AVANTAJ SAĞLADI
Türkiye´ye yönelik bölücü terör saldırısı bu çerçevede değerlendirilmelidir. Çözüm sürecinde göz yumulan PKK´nın eleman devşirme ve mühimmat yığınağı yapma faaliyetleri, Kuzey Suriye´de PYD´nin sağladığı avantajlı konumla birleşti ve büyük güçlerin manevi ve maddi desteğini yanına alan bu unsurlar bölgedeki mücadelede Türkiye´nin elini zayıflatmak, Türkiye´yi içeriyle meşgul etmek için devrimci halk savaşını başlattılar. Silahlı mücadeleden vaz geçmeyeceği aşikâr bir örgütün ipiyle kuyuya inilmeyeceği baştan belliydi.
TÜRK MİLLETİNİN AYDINLARI OLARAK BİLDİRİ HAZIRLADIK
Sayın basın mensupları,
Ülkenin bir bölümünde hendekler ve barikatlar kuran, evleri birbirine bağlayarak devlete karşı şiddetli bir silahlı mukavemet hareketi başlatan bölücü örgüte karşı her normal demokratik devletin yaptığını, gecikmeli olarak ve sivil yurttaşlara zarar gelmemesine azami özeni göstererek yapan güvenlik güçlerimizin operasyonlarını Kürt halkına ve bölge halklarına karşı planlı kıyım ve katliam olarak suçlayan bir grup akademisyenin bildirisine karşı bu milletin, Türk milletinin aydınları olarak yayınladığımız bildiri biraz sonra okunacaktır. Bu akademisyenlerin bildirisini fikir ve ifade hürriyeti içerisinde olağan karşılayan yorum ve açıklamalar yapıldı. Bir grup akademisyen de geçenlerde, teorik olarak itiraz edilemeyecek ama bağlamına oturtulduğunda 1128 akademisyenin sadece fikirlerini ifade ettiği şeklinde yorumlanması gereken bir bildiri yayınladı.
FİKİR HÜRRİYETİ Mİ TERÖR YANDAŞLIĞI MI?
Bizler, fikir ve ifade hürriyetine, demokratik hukuk devletine sonuna kadar inanıyoruz ve bu değerlerin savunucusuyuz. Ancak, şunu sormak isteriz:
Bu “akademisyenlik” zırhına bürünenler ülke sorunları ile ilgili fikir mi yürütüyor yoksa PKK´ nın propaganda aygıtının gönüllü sözcülüğünü mü yapıyor? Toplumun güvenliğini, ülkenin birliğini, can ve mal emniyetini sağlamakla yükümlü devlet güvenlik güçlerinin hendek ve barikatlarla ülke topraklarının bir bölümünü savaş alanına çeviren terör örgütüne karşı operasyonlarını planlı katliam ve kıyım olarak ifade etmek fikir hürriyeti mi yoksa terör yandaşlığı mıdır?
BU AKADEMİSYENLER HANGİ BİLİMSEL BİLGİYE DAYANMIŞTIR?
Bildiride “Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur´da, Silvan´da, Nusaybin´de, Cizre´de, Silopi´de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.” denilmektedir.
Bu bir fikir mi? Devlet niçin kendi egemenlik alanındaki yerleşim yerlerinde silah kullanmak zorunda kalmış? Oralarda hendekler kazıp cephaneliğe çeviren devlet mi? Bu akademisyenler hangi bilimsel araştırma sonucunda yukarıdaki suçlamaları yapabilmektedir? Yapılan şey PKK ve uzantılarının propaganda makinesine cephane sağlamak ve psikolojik harekatlarına destek vermekten başka bir şey değildir.
TERÖRE KARŞI TAVİZSİZ MÜCADELE İSTİYORUZ
Türk Ocaklı aydınlar ve akademisyenler olarak Türk milletinin birliği ve Türk devletinin bekasını esas alan bir yaklaşımla devletimize ve milli birliğimize yönelen terör ve şiddete karşı devletin tavizsiz bir politikayı sürdürmesi, buna mukabil temel insan hakları ve demokratik hukuk devleti esasları, üniter-millî devlet ilkesi çerçevesinde bütün yurttaşlarımızın refahı ve mutluluğu için çalışması gerektiğini savunuyoruz. Bu hususta adalet ve hukuk kuralları çerçevesinde ilgili kurumlar üzerine düşeni yapmalıdır. Bunun dışında, kamuoyuna yansıyan ve insan hakları ve demokrasiye aykırı, devlet otoritesini zaafa uğratan beyanları kesinlikle tasvip etmiyoruz.
Değerli basın mensupları,
Tekrar geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi arkadaşımız bildiri metnini okuyacak. Sağolun.”
Prof. Dr. Mehmet ÖZ´ün ardından sözü alan Doç. Dr. Mehmet Âkif Okur, Vatansever Türk Aydınları Bildirisi´ni okudu.
PKK TERÖRÜ ÇÖZÜM SÜRECİNDE ŞIMARTILDI
"Türk milleti ve devleti, tarihimizdeki en ağır saldırılardan biriyle yüz yüze. Türk milletinin birliğini ve Türk devletinin bekasını yürekten savunanların, çözülmeye yol açacağını ikaz ve ihtar ettiği “Çözüm Süreci” boyunca şımartılan PKK terör örgütü, şehir ve mahallelerimizi işgale teşebbüs cüretini göstererek milli varlık ve birliğimize açıkça meydan okuyor. Gün geçmiyor ki, Anadolu´daki sıvasız evlere şehadet haberlerinin ateşi düşmesin. Milletçe her gün kurşunlanıyor, her gün katlediliyoruz. Ancak saldırılar yalnızca güvenlik güçlerimizin, masum vatandaşlarımızın tertemiz sinelerini hedef almıyor.
AKADEMİK UNVANLAR İDEOLOJİK KİNİN PARAVANI OLDU
Eli kanlı canileri daha da coşturmak için seferber edilen propaganda çarkı, yalanlarını pervasızca kusuyor. Akademik unvanlarını Türk milleti ve devletine duydukları ideolojik kinin paravanı haline getiren kesimlerin yayınladığı örgüt bildirisi, bu taarruzun daha da hız kazanarak devam edeceğini gösteriyor. İçinde tek doğru cümle bulunmayan iftira manifestosu, üniversite tarihimize sürülmüş kapkaranlık bir lekedir. Bu zevat arasında yer alan bazı kişilerin daha düne kadar, “çözüm sürecin”nde devleti yönetenlerin aklına danıştıkları kişiler oluşu da bir ibret vesikası olarak tarihe geçecektir. "Barış" gibi ilkeleri, terörü mazur ve meşru göstermek arzusuyla kirli namlulara sürenler, öncelikle insanlığın ulvi değerlerini katlediyorlar.
TERÖRLE MÜCADELEYİ DESTEKLİYORUZ
Türk aydınları olarak terör örgütü ve işbirlikçilerinin hain saldırılarını lanetliyor, bölge halkının refah ve huzurunu temin ile Türkiyemizin birlik-beraberliğini korumak için hukukun çizdiği çerçevede azami hassasiyetle yürütülen mücadeleyi desteklediğimizi ilan ediyoruz. Biliyor ve inanıyoruz ki, teröre karşı milletçe yürek yüreğe sergileyeceğimiz güçlü dayanışma, ufkumuzda biriken kara bulutları dağıtmaya yetecektir. Cenab-ı Allah´ın izniyle bu ateş çemberinin de parçalandığını göreceğiz. Yeter ki devletimizi yönetenler, ihanet pusularında mücadele azimlerini yitirmesin, bir daha asla, terör örgütü ve uzantılarıyla bir çözüm arayışına girmesinler. "
Ankara
21.11.2024