Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Adana’da yaşanan ve büyük tepki toplayan polis işkencesine karşı sessiz kalmasını eleştiren Davutoğlu, “Sayın Erdoğan bir yol ayrımındadır. Hala konuşabilir ve tavrını ortaya koyabilir” ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun görünüşte Erdoğan’a, esasta Bahçeli’ye bağlı olduğunu söyleyen Davutoğlu, devletin çift başlı bir nitelik kazandığını söyledi.
Devreye sokulmak istenen iki kirli ve şaibeli senaryoya karşı uyarılarda bulunan Davutoğlu, AK Partili milletvekilleri ve halen AK Parti’yi destekleyen kitlelere de tarihi bir çağrıda bulundu.
Davutoğlu’nun açıklamalarından bazı satır başları şu şekilde:
Adana’da yaşanan ve kamu vicdanını yaralayan, kadın ve çocukların da olduğu toplulukların sokak ortasında coplandığı fiili işkence görüntüleri ile ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanına açıklama yapması çağrısında bulunmuştum. Ancak, kamu vicdanını teskin edecek bir açıklama yapmak yerine kritik konularda her zaman yaptığı gibi meydanı Sayın Bahçeli ve Soylu’ya bırakarak sessizliğe gömülmeyi tercih etti. Sesi ile ilgili sağlık sorunu nedeni ile grup toplantısı yapamadığı söylendi. Geçmiş olsun dileklerinde bulunuyorum; ancak bu bir mazeret değildir. Ortaya çıkan tabloyu kınayan ve sorumluları için gerekli işlemin yapılacağını ifade eden kısa bir tweet mesajı bile ilk aşamada yeterli olabilirdi.
İÇİŞLERİ BAKANI GÖRÜNÜŞTE ERDOĞAN’A, ESASTA BAHÇELİ’YE BAĞLIDIR
Cumhurbaşkanı eğer vatandaşına sahip çıksa idi, hukuksuz davranan kamu görevlisinin değil, mağdurun yanında olsaydı çıkar tebrik ederdim. Eğer kendisini o makamlara getiren din ve vicdan özgürlüğüne duyarlı muhafazakâr kesimlerin sözcüsü olabilseydi destek verirdim. Eğer özellikle yabancı devlet adamlarına seslendiği gibi Ey Bahçeli deyip, iktidarın küçük ortağının mutlak güç sahibi gibi Türkiye’de din ve vicdan özgürlüğünü rehin almasına karşı durabilseydi alkışlardım. Ama yapmadı, yapamadı; çünkü iradesini teslim ettiği Bahçeli Salı günü grup toplantısında konu ile ilgili sınırları çizen bir racon kesmişti. Bunu yaparken de bu tablonun birinci sorumlusu olan İçişleri Bakanının kendisinin himayesinde olduğunu bir kez daha göstermişti. İçişleri Bakanı görünüşte Cumhurbaşkanına esasta Bahçeli’ye bağlıdır. Geçen sene Sedat Peker’in iddialarında olduğu gibi bu sene de bu görüntüler karşısında Bahçeli’nin himayesi ile makamını korumuştur. Bu anlamda devlet çift başlı bir nitelik kazanmıştır. Bu nedenledir ki, Cumhurbaşkanı baş edemeyeceği bir sorun olduğunda ve sayın Bahçeli önce davranıp sınır çizdiğinde aynen daha önce yaptığı gibi sessiz kalmayı tercih etmiştir. Sessiz kalarak ülke yönetilemez.
ERDOĞAN BİR YOL AYRIMINDADIR
Sayın Erdoğan bir yol ayrımındadır. Hala konuşabilir ve tavrını ortaya koyabilir. Bu rezalet karşısında sus pus kalabilir, Bahçeli’nin vesayetini kabul ederek birkaç cümle ile durumu geçiştirebilir veya ülkenin Cumhurbaşkanı olduğunu ispatlar, önce mafya ağzıyla konuşup hukuku takmadığını ifade eden bakanı görevden alır ve işkenceyi, hukuksuzluğu ve gaddarlığı tebrik eden Bahçeli’ye ağzının payını verir. Bizim tavsiyemiz, Sayın Erdoğan’ın makamına, demokrasiye, hukuk devletine ve insan haklarına sahip çıkmasıdır. Bizim beklentimiz, milletimizin kameralar önünde bunlar yaşanıyorsa kapalı yerlerde neler olabilir tedirginliğinin bir an evvel giderilmesidir.
BAŞÖRTÜSÜ VURGUSU İKTİDARIN RİYAKAR SİYASETİNİ İFŞA ETMİŞTİR
Öncelikle bilinmesi gerekir ki mesele asla şu veya bu cemaati veya topluluğu savunmak değildir. Hiç kimse hukukun üstünde değildir. Bir suç isnadı varsa bunun çözüleceği yer yargı makamlarıdır. Mesele, sadece başörtülü kadınların coplanması da değildir; mesele başörtülü olsun olmasın, kadın olsun erkek olsun hangi siyasi düşünce ve inanca sahip olursa olsun insanların sokak ortasında işkenceye tabi tutulması ve otoriterleşme yönünde vahim aşamaya geçilmiş olmasıdır. Başörtülü kadının öne çıkması iktidar sahiplerinin iktidarda kalabilmek için istismar ettiği 28 Şubat tehdidindeki iki yüzlü riyakar siyaseti ifşa etmesi bakımından önemlidir. Bu tablo, son yıllarda anlatmaya çalıştığımız bir gerçeğin bütün çıplaklığıyla anlaşılması bakımından önemlidir. Bugün bu gerçeğin anlaşılması ülkemizin önündeki onyılların belirlenmesi açısından hayati derecede önemlidir.
İKİ KİRLİ VE ŞAİBELİ SENARYOYA KARŞI MİLLETİMİZİ UYARIYORUM!
Önümüzdeki seçimler bizden sonraki nesillerin Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılımızı nasıl yaşayacaklarını da belirleyecektir. Devreye sokulmak istenen iki kirli ve şaibeli senaryoya karşı aziz milletimize çağrıda bulunacağım.
Birinci senaryo, söylemde ve sloganda milli ve manevi değerleri istismar eden, yolsuzluklarla çürümüş, halkı yoksulluğa mahkum etmiş bu iktidarın bir dönem daha devam etmesidir. Böylece iktidarın temsil ettiğini iddia ettiği milli birikim itibarsızlaşacak ve yeni nesillerin sadece iktidara değil, istismar ettiği değerlere de tepki ile deizm benzeri akımlara savrulması ve 28 Şubat zihniyetinin bir sonraki dönemde mutlak bir şekilde egemen olması sağlanacaktır.
İkinci senaryo, bu iktidara yönelik tepkilerin sadece iktidardaki küçük zümreye değil onun temsil ettiğini iddia ettiği bütün kesimlere yöneltilmesi ile bir iktidar değişiminin rövanşist bir zeminde gerçekleşmesi ve alternatif jakoben bir otoriterliğin yeni bir yolsuzluklar ağı ile devreye girmesidir. Böyle bir rövanşist jakoben laiklik ise bugünkü uygulamaları da örnek göstererek her gösteriyi coplarla durdurma, itaat etmeyen her vakfa kayyum atama, her üniversiteyi kapatma hakkını kendinde görecektir.
KISIR DÖNGÜ DEMOKRASİMİZİ YOK EDECEK TEHLİKELER BARINDIRIYOR
Önümüzdeki seçimlerde bu iki şer senaryosundan birinin gerçekleşmesi halinde ülkemizin belki onyıllarca sürecek bir iç gerilim sarmalına girmesi kaçınılmaz olacaktır. Otoriter milliyetçi-muhafazakarlık ile otoriter rövanşist jakoben laiklik arasındaki kısır döngü milletimizin bütünlüğünü zedeleyecek, ülkemizin dar kaynaklarını tüketecek ve Cumhuriyetimizin demokratik niteliğini yok edecek tehlikeler barındırmaktadır.
Adana’daki tablo bu iki şer senaryosuna zemin hazırlayacak nitelikte olduğu için alarm edicidir. 28 Şubata giden manzaraların nasıl oluşturulduğunu lütfen hatırlayın. Susurluk skandalından Fadime Şahinlere, Ali Kalkancılardan Aczimendilere kadar giden süreçler hala hafızalardadır. Önce gözlerimiz bu görüntülere alıştırılmak ve bu yolla sokak ortasında şiddet ve işkence olgusu normalleştirilmek isteniyor. Sonra da hukuk denetimine tabi olmayan yol ve yöntemlere dayalı otoriter bir sistem kalıcı olarak yerleştirilmeye çalışılacaktır.
FARKLI SİYASİ PARTİLERLE İŞBİRLİĞİ YAPARKEN TEMEL ÖNCELİĞİMİZ...
Gelecek Partisi olarak bizim siyasetimizin temel amacı önce bu iki şer senaryosunun engellenmesi sonra da insan onuruna dayalı bir gelecek vizyonunun hayata geçirilmesidir. Özgürlükçü demokrasi inşa edebilmek için her kesimden farklı siyasi partilerle işbirliği yaparken de en temel önceliğimiz budur. Farklı siyasi geçmişlerden gelmekle birlikte özgürlükçü demokrasiyi savunan herkesin bir araya gelerek bu karanlık senaryoları engelleme sorumluluğu vardır.Biz ülkemizin yasaklara değil özgürlüğe, kutuplaşmaya değil kaynaşmaya, polis devletine değil hukuk devletine, otoriterliğe değil demokrasiye, kaosa değil kamu düzenine, yoksulluğa değil refaha, yolsuzluğa değil temiz siyasete kavuşması için çaba sarf ediyoruz.
AK PARTİLİLERE ÇAĞRI: BU YOLUN VARACAĞI YER UÇURUM!
Bu vahim tablo karşısında tarihi önemi haiz bir uyarı yapma sorumluluğu ile karşınızdayım. Bugün bu tablo karşısında bile susmayı tercih eden AK Partili milletvekillerine ve geçmişte AK Parti’ye destek vermiş sivil toplum kuruluşlarına ve geniş kitlelere hepimizin zihinlerine gençlik yıllarımızda yerleşmiş “durun kalabalıklar!” nidasıyla seslenmek istiyorum. Bir kez olsun trol çetelerince yürütülen ve acımasızca işleyen propaganda makinesinin tesirinden çıkın, durun ve düşünün! Nereye gidiyoruz?
Güç yozlaşmasına kapılmamış Değerli AK Partili kardeşlerim, biz bu iki şer senaryoyu durdurabilmek için her türlü baskıya direnerek çaba göstermeye devam edeceğiz. Ancak burada tarihi görev ve sorumluluk size düşüyor. Bu şer senaryolarını engellemek için harekete geçin. Eğer hala partinizin düzelebileceğine inanıyorsanız, korkmayın ve sesinizi yükseltin. Kapalı kapılar ardında yaptığınız eleştirilerin hiçbir faydası olmuyor, sadece riyakar bir kültürün yayılmasına yol açıyor. Eğer partinizin düzeleceğine inancınızı kaybettiyseniz, bu kötü gidişe destek vermeyin ve saflarımıza katılın. Korkmayın! Sizin korkarak geçirdiğiniz her an gelecek nesillerin istikbalinden bir taşın daha sökülmesine yol açıyor. Nepotizmin, yolsuzluk ve hukuksuzlukların sistemik bir hal aldığı bu düzene ne zaman itiraz edeceksiniz? Kamyonun yokuş aşağı yuvarlandığı bu yol, yol değildir. Bu yolun varacağı yer uçurumdur.