Ak Parti Burdur milletvekili Hami Yıldırım, bugün partisinden istifa etti. Yıldırım Savcı Muammer Akkaş`ın elinden dosyanın alınmasını eleştirmiş ve yargıya baskı yapıldığını dile getirmişti. Yıldırım, dershanelerin kapatılacak olması konusunda da, parti yönetimi ile ters düşmüştü.
İstifasını Meclis`te düzenlediği basın toplantısı ile açıklayan H. Hami Yıldırım, Ak Parti yönetimine sert eleştiri yöneltti.
Paralel devlet başka yerde oluşuyor
"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın öğüdünü hareket noktası kabul etmiş, insan hakları, demokratikleşme ve ekonomik gelişme adına çok büyük adımlar atmış bir siyasi iktidarın bugün geldiği noktayı üzülerek izliyorum. Temel amaçlarından birinin yolsuzlukla mücadele olduğunu bildiğim Ak Parti`nin bugün izlediği politikayı anlamakta zorluk çekiyorum. Bir iktidarın yolsuzlukların üzerine gitmek yerine, bunları ortaya çıkaran kamu görevlilerinin üzerine gitmesi, görevden alması, yerlerini değiştirmesi vicdanları yaralamaktadır. Üstelik bir de bu kişilere gözdağı verilmekte, yurtdışı uzantılar, komplolar, iktidara darbe hazırlığı, örgüt, paralel devlet suçlamalarına maruz bırakılmaktadır. Hâlbuki bu feraset sahibi necip millet, Türk Milleti, örgütün ne olduğunu, paralel devletin nerelerde adım adım oluştuğunu yakinen müşahede etmektedir.
Sanal düşmanlar oluşturuluyor
Yolsuzlukla mücadele etmek yerine, sanal düşmanlar oluşturularak dikkatler başka tarafa çevrilmektedir. Bütün dünyanın gözü önünde soruşturmalara müdahale edilmektedir. Bu müdahalelerin bizi götürmekte olduğu yer açıktır. Birbirlerini dengelemesi ve kontrol etmesi gereken “erk”lerin, adım adım yürütmenin emri altına girmesi beni endişelendirmektedir.
Geçmişte kalmasını arzuladığımız söylemler siyasi iktidar tarafından sahiplenilmektedir. Farklı ve karşı düşünce dile getiren taraflar, sivil toplum kuruluşları, medya mensupları, kamu görevlilerinin; “hain”, “çete”, “dış güçlerin işbirlikçisi”, “komplocu”, “darbeci” şeklinde yaftalanmasını ve itibarsızlaştırılmasını anlamakta güçlük çekmekteyim.
Sivil toplum susturuluyor
Devletin gücünü farklı düşünenlere karşı sınırsızca kullanmayı meşru gören bir iktidar anlayışıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünmeye başladım. Demokrasilerdeki güçler ayrılığı prensibini, kişisel hak ve hürriyetleri, hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü adeta yok sayan bu anlayış beni son derece ürkütmektedir. Farklı düşüneni “hain” ilan eden bu söylem, esasen sivil toplumu susturma çabasından ibarettir. Siyasi iktidarlar vatan değildir, devletle eşdeğer değildir. Devlet gücü ve otoritesini belli süre ve belli sınırlar içinde kullanma yetkisini haiz, esasen kendileri de sivil toplum kuruluşları olan siyasi parti ya da partilerden ibarettir. Siyasi partiler milletin oylarıyla, iktidara gelirler ve aynı usullerle giderler. Ancak, eleştiriye, kendilerine oy vermemiş olanlarınki de dâhil taleplere açık olmak zorundadırlar.
Siyaset siyasi partilere indirgenemez
Bugünün dünyasında sivil toplum kuruluşları birey ile devlet arasında köprü vazifesi görmekte, hak ve hürriyetlerin teminatı olarak kabul edilmektedir. Sivil toplum kuruluşları apolitik yapılar değildir, tabiatı icabı olamazlar da. Elbette kendi çıkarları, talepleri, görüşleri doğrultusunda, iktidarların adım atmasını bekleme veya bunları gerçekleştirecek siyasi partileri destekleme, seçmen tercihlerini etkilemeye çalışma hakları olacaktır. Siyaset sadece siyasi partilere indirgenemez. Demokrasilerde seçimleri etkilemeye çalışma gibi bir suçlama da olamaz.
Bu toplum fişlemelerden, devlet gücü ve baskısıyla insanların hedef gösterilmesinden, ötekileştirilmesinden, psikolojik harekâtla oluşturulan mahalle baskılarından, komplo teorilerinden, hayal mahsulü düşmanlıklar ve iç tehditler üzerine kurgulanmış korku imparatorluklarından çok çekti. Milletin Ak Parti`yi iktidara taşımasının en önemli sebeplerinden biri de çekilen bu sıkıntılara tepkiydi.
Sorun örgüt değil
Geçmişte kendisinin yaşadığı bu tip mağduriyetleri, şimdi tasvip etmek ve bizatihi uygulamaya çalışmak siyasi iktidar için izah edilebilir bir durum değildir. Buradaki sorunun, talebin adını doğru koymak lazımdır; sorun “büyüyen Türkiye’nin önünü kesmek” değildir, “komplo”, “dış güçlerin müdahalesi”, “çete”, “örgüt” değildir. Hele hele “iktidara darbe girişimi” hiç değildir. Bugünün Türkiye’sinde demokrasi dışı yöntemleri, bu konuda acı tecrübeler yaşamış bir milletin evlatları olarak kimsenin istemeyeceği açıktır. Sorun ya da talep, çok basit ve yalın olarak, demokrasi talebidir. Vatandaş iktidar partisine, “yolsuzlukları örtme, yolsuzluklarla demokrasi içinde mücadele et! İnsanları ötekileştirme! Bana zorlayıcı bir ahlak anlayışını dayatma! Evime, çocuklarıma, özel hayatıma, inancıma karışma! Yapabiliyorsan bütün bunları güvence altına al, alamıyorsan gölge etme!” demektedir. Eğer mutlaka bir komplo aranması gerekiyorsa, bu komplonun, “bir iktidarın karşılaştığı her olumsuz olay ve durumun arkasında komplo olduğu zannıyla hareket eder hale gelmesinde”, dolayısıyla “ülkenin operasyonlara müsait hale getirilmesinde” aranması gerektiği düşüncesindeyim.
Hizmet hareketi yokedilmek isteniyor
“İnlerine kadar gireceğiz” gibi açık hakaretleri bizzat Sayın Başbakan’ın ağzından duymanın yanında, iktidara yakın gazeteler, kurulan karanlık internet siteleri ve partiye yakın olduğunu düşündüğüm sosyal medya hesaplarıyla, Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketine yönelik hakaret ve küfürler havada uçuşmaktadır. Bir sivil toplum hareketinin topyekun kriminalize edilerek yok edilme zemini hazırlandığı açıkça müşahede edilmektedir. İktidar, farkında olarak veya olmayarak, bu milletin ortak aklından, sağduyusundan, çok seslilikten, demokrasiden, toplumdan giderek uzaklaşmakta ve otoriterleşme eğilimine girmektedir.
Yolsuzlukların üzeri örtülüyor
İktidar sorumluluğu, toplumun her bir ferdinin ve kesiminin özgürlüğünün garantörü olmayı, yolsuzluk iddialarının üzerine açıklık ve kararlılıkla gitmeyi, hesap verebilir ve şeffaf olabilmeyi gerektirir. Demokrasi, insan hak ve hürriyetlerinin genişletilmesi; yatırımdan, kalkınmadan daha önemsiz değildir. Hatta ilki olmadan ikincisinin sürdürülemeyeceği açıktır. Çünkü bir ülkede eğer hukukun üstünlüğü tartışılır hale gelirse, önce güven ve istikrar, ardından piyasalar ve yatırımlar tehlikeye girer. Bugün Ak Parti Yönetimi, kendini var eden değerleri inkâr eder, yolsuzlukların üzerini örter, yolsuzluğun üzerine gidenleri itibarsızlaştırmaya çalışır bir hale doğru gitmektedir. Böyle bir ortamda artık bu çatı altında kalmanın bu yanlışlara ortak olmak anlamına geleceğini düşünmekteyim. Tüm bu sebeplerle Adalet ve Kalkınma Partisi’nden istifa ettiğimi belirtir, kamuoyuna saygılarımı sunarım."
Ankara
21.11.2024