Hükümet ve yandaş konfederasyon arasında 2018-2019 yıllarını kapsayan sözde toplu sözleşme görüşmeleri kamu çalışanlarını açlığa ve sefalete mahkum etmiştir. Tüm kamu emekçilerini doğrudan, diğer çalışanları ve emeklileri dolaylı olarak yoksullaştıran sözde sözleşmeyi Memur-Sen imzalamıştır.
AKP´ye yandaş bir konfederasyon ile hükümet temsilcilerinin bir masada imzaladıkları sözde toplu sözleşme, ILO sözleşmelerine de aykırıydı.
AKP iktidarı, ekonomideki rakamlar ve siyasi gelişmelerin gerçekliği karşısında ülkemizi 16 yıldır yönetemediği ortadadır. Ekonomik verilerin somutluğu karşısında emekçilerin eriyen maaşları reel enflasyon oranları altında seyretmektedir. Ekonomik verileri gösteren; zamlar, işsizlik ve enflasyon rakamları emekçileri yoksullaştırmaktadır. Ekonomik verilerin yanı sıra 24 Haziran 2018 tarihine alınan erken seçimler de siyasi krizin yaşandığını anlatmaya yetmektedir. Ülkedeki ekonomik ve siyasi krizin faturası emekçilere çıkarılacaktır, ancak emekçiler bunu kabul etmeyecektir.
Ülkemizdeki; ekonomik ve siyasi gelişmelerin yoğun olduğu bir dönemde yandaş-sarı sendikalara üye olmak konusunda her türlü ayrıcalık hatta baskı yapılırken, konfederasyonumuza üye sendikalara aynı oranda baskı, tehdit, sindirme ve sürgün politikaları uygulandığı demokratik kamuoyunun bilgisi dahilindedir.
Türkiye bir yılı aşkın süredir OHAL koşullarında ve KHK´larla yönetilmektedir. OHAL kamu emekçilerinin ve bütün çalışanların hak arama mücadelesinin önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. İşçi kardeşlerimizin OHAL bahane edilerek grevlerinin yasaklanması bu engellemelerin en önemli örneğini oluşturmaktadır. Hak aramaya dönük, barışçıl, sivil eylem ve gösteriler yasaklanmaktadır.
Ülkemizin ve Cumhuriyet´imizin birikimleri ve kurumları AKP iktidarı döneminde özelleştirme adı altında yağmalanmakta ve talan edilmektedir. Özelleştirmeler yoluyla işçiler, sermayenin kölesi olmakta veya işsiz yığınlar haline getirilmektedir. Taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma şartları; emek ücretlerini ucuzlatmakta, işçi ölümlerini artırmaktadır. Bu da halkın yaşamında büyük sarsıntılara neden olmaktadır.
Ülkedeki olumsuz ekonomik ve siyasi gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının aldığı bu karar işçilerin ve emekçilerin bu koşulları dile getirmesinden korktuğunu göstermektedir. Çünkü emekçileri, işsizliğe ve güvencesizliğe sürükleyen AKP uygulamaları, yoksulları daha yoksul; zenginleri daha zengin yapmaktadır.
Çalışma Bakanlığının emekçi kesimleri temsil edecek gerçek sendikaları ve konfederasyonları değil de yandaş konfederasyonu uluslararası bir platformda temsilci olarak göndermesi ülkede yaşananları gizlenme çabasıdır.
Uluslararası alanda emekçileri temsil yeterliliği olmayan yandaş konfederasyonun ülkedeki olumsuzlardan bahsetmesini elbette beklememekteyiz. Ancak Çalışma Bakanlığının; uluslararası hukuku, ILO Sözleşmelerini, Sendikal Örgütlülüğü ve Özgürlüğü yok sayan ve hiçleştiren bir tavır içerisine girmesi her türlü hak arama çabasına, mücadelesine engel olmayacaktır.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak; tüm kamu emekçilerinin ve işçileri temsil yetkisi olmayan bir konfederasyonun ILO konferansında bizleri temsil etme yetkisi olmadığını belirtiyoruz. Çalışma Bakanlığı´nın aldığı bu kararı acilen gözden geçirerek emek konfederasyonlarının görüş ve önerilerini dikkate almasını talep ediyoruz.