Gök Fabrikalarda, inşaatlarda, madenlerde, tarlalarda, evlerde, kamyonet kasalarında, yollarda çalışan milyonlarca emekçi, çalışırken sağlığını ve hayatını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Gözünü kâr hırsı bürümüş, banka hesapları dışında hesap bilmeyen kötü niyetli işverenlerin üretim baskısı, düşük maliyeti nedeniyle tercih edilen kalitesiz güvenlik donanımları, teknolojik imkânsızlıklar, yasal düzenlemelerin ve idari denetimlerin yetersizliği, yaptırımların caydırıcılıktan uzak olması ve en son olarak da işçi kusur ve ihmali gibi konular, her yıl binlerce işçinin iş cinayetlerine kurban gitmesine neden olmaktadır.
İş kazası ve meslek hastalıklarında kusur, çalışma yaşamının sosyal ortakları olan işçi-işveren ve devlette olabilir. Burada önemli olan kusurun kaynağının saptanarak işçi ölümüne neden olan olayların tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin alınmasıdır. Aksi takdirde günde ortalama 4 emekçinin iş cinayetine kurban gitmesi tesadüf değildir.
SGK istatistiklerine göre Türkiye´de her yıl yaklaşık 77 bin iş kazası meydana gelmektedir. Bu iş kazalarının sonuçlarına bakıldığında ise, olumsuz tablonun vehameti daha da öne çıkmaktadır. 2016 yılında 1.970 kişi çalışırken maruz kaldığı kaza veya meslek hastalığı nedeniyle bugün aramızda değil. 2017 yılının ilk 3 ayında ise en az 441 işçi, iş cinayeti kurbanı olmuştur. Harici olarak, alın teriyle ekmek mücadelesi veren binlerce emekçi, iş kazaları sonucu iş göremez hale geliyor ifadesinde bulundu.
Gök Bu nedenlerle çalışma yaşamının öncelikli konularının başında işçi sağlığı ve iş güvenliği gelmektedir. Sağlık ve güvenlikten uzak çalışma ortamında işçi, işçinin olmadığı yerde üretim, üretimin olmadığı yerde de kâr olmayacaktır. Bu yüzden, her kesim üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olarak elini taşın altına koymalı, önceliğini işçi sağlığı ve iş güvenliği konusuna vermelidir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda evrensel düzeyde normlar getiren ILO sözleşmelerinin gerekleri yerine getirilmeli, sosyal ortakların da katılımıyla 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu´nun eksikleri giderilmelidir. Çalışma yaşamında emeğin formel örgütü olarak sendikalar da bu konuda baskı uygulamalı, toplu iş sözleşmelerinde konuya daha fazla eğilmelidir. Sendikaların ayrıca eğitim organizasyonu gibi etkinliklerle sorumluluk alması gerektiğine inancımız tamdır.
İşçinin vücut bütünlüğünün korunarak, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesi için olmazsa olmaz koşullardan biri de örgütlenmedir. Türkiye´de yaşanan iş kazalarının büyük çoğunluğu sendikal örgütlenmenin olmadığı, emek sömürüsünün had safhada olduğu, güvencesiz istihdam biçimleriyle çalışılan, denetimden uzak olarak üretim yapılan işyerlerinde meydana geldiği gözden kaçırılmaması gereken bir gerçekliktir. İşçinin sosyal haklarından da önce en temel hakkı olan yaşam hakkının korunması ve güvence altına alınması için örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, sendikalaşma teşvik edilmeli ve sendikal haklar toplu sözleşme ve grev hakkıyla bütünleştirilmelidir.
Bu düşüncelerle, tüm işçi-işveren ve devlet yetkililerine iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda misyon edinmeleri ve sıfır kaza amacını benimseyerek gerekli önlemleri almaları çağrısında bulunuyoruz. 4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası nedeniyle düzenlenen etkinliklerin yurt genelinde yaygınlaştırılması ve iş güvenliği kültürünün toplumun geniş kitlelerine kazandırılması gerektiğine inanıyoruz.
Bugüne kadar iş cinayetlerine kurban giden tüm işçi kardeşlerimizi rahmetle anıyoruz. Sıfır iş kazası amacına ulaşılarak evine ekmek götürmek için emeğini arz eden tüm çalışanların vücut bütünlüğünün korunduğu, sağlıklı ve güvenli bir çalışma yaşamı diliyoruz ded..
Ankara
23.11.2024