24 Ocak Kararları: Yeni Dünya Düzenine Uyum
AKP iktidara gelişini dönüm noktası olarak ifade edenler var. AKPyi iktidara taşıyan ekonomik koşullar nasıl oluştu? Pek çok ekonomist tarafından 24 Ocak kararlarının bir kırılma noktası olduğu söyleniyor. Sizce de öyle mi?
Türkiye 24 Ocak (1980) kararları ile Türkiye önemli ölçüde liberalleşmeye ve Türk Parasını Koruma Kanununda yaptığı değişikliklerle dış ticarete açılmada önemli adımlar attı. Bu sadece Türkiyede değil dünyada yeni bir ekonomik eksen üzerinde bir serbestleşme çalışmasıydı. Bu anlamda 1980 önemli bir dönüm noktasıdır. İç tasarruflarla ekonomik büyüme dışarıya açılma noktasında mevzuatlar yetersizdi, sağlanamıyordu. Türkiyede cumhuriyetin kurulmasıyla hem devletçi hem de özel sektörün olduğu zorunluluktan kaynaklanan karma bir ekonomik yapı vardı ve değişmesi gerekiyordu. Türkiye böyle bir liberal serbestleşmeye liberal bir ekonomik izlemeye hazırdı diyemiyoruz. İç tasarruflarla ekonomik büyüme, dışarıya açılma noktasında mevzuatlar yetersizdi. Ancak dünyadaki gelişmelerden ayrı kalmanız, karşı durmanız da mümkün değildir.
24 Ocak kararları sanayiyi ne şekilde etkiledi?
1980e dek ve devam eden ithal ikame politikası izledik. Yani içeride dışarıdan getirdiğimiz ürünleri üretmeye çalıştık. Toplumun belli bir kesimine üretim yapacak zengin diyebileceğimiz elit bir kesime sermaye transferi oldu. Bunu yüksek gümrük duvarlarıyla sağlamaya çalıştık. Örneğin yeri geldi yerli otomobile dünyada 1. sınıf Mercedes parası ödeyip Murat 124 alıyorduk. Temel maksadımız sermaye birikimi sağlayarak dünyada rekabet yapacak sermayedarlar ortaya çıkarmaktı. Bunu millete ne kadar yansıttılar ayrı konu. Tabi liberalleşmeyle birlikte gümrük duvarlarını aşağıya indiriyorsunuz ona uygun kur rejimleri uyguluyorsunuz para ve malın serbest dolaşımını sağlıyorsunuz dolayısıyla yabancılar karşısında bazı yerli sanayideki üretim kollarını koruyamamanız anlamına geliyor. Bazı sektörler başarılı oldu ama bazı alanlarda da dış rekabet karşısında ciddi gerilemeler oldu. Mukayeseli üstünlükler teorisine göre tarım daha koruyucu politikalarla beki korunmaya çalışılabilirdi ama o yıllarda birçok sektör açısından güçte veya yeterlilikte değildi.
Erken mi oldu?
Mesele geç kalma ya da erkenci olma değil mesele kendi sektörlerinizi güçlendirememe meselesi. 1980e gelindiğinde çoktan güçlenmiş olmamız lazımdı. Yüzyıllar öncesinden sanayi devrimi yapmış devletler karşısındayız. Tarım ülkesiyken tarımda bile üretimi verimliliği arttıracak çok şeyi yapamamışız. Bugün de bunun eksikliklerini görüyoruz. 1980den sonra Türk müteşebbisleri dünyaya açıldı ve dünyayı gördü. Teknoloji transferi yapılması açısından önemli katkıları oldu.
Stand-byların rolü ne oldu?
Tabi İMF (Uluslararası Para Fonu) Dünya Bankası (WB) gibi kurumların ekonomik yapının dünya çapında yürümesi için gerekli olan kurumlar. İMF çok sayıda ülkeden oluşuyor. Ödemeler dengesi ile ilgili ortaya çıkacak olan sorunları çözümü noktasındaki ve herkesin hissesi ölçüsünde söz sahibi olduğu bir kurum. Büyük hissenin çok daha fazla söz sahibi olduğu bir kurum. Türkiye de bu kuruma ortak olan bir ülke ama acı reçeteleri uygulamasında hükümetlerin vatandaşlarına karşı günah keçisi olarak ilan ettikleri kurumlardır. İMF ile Stand-by anlaşması yapıyorsa bir ülke zaten ekonomik anlamda önemli ölçüde sıkıntıya düşmüş bir devlet demektir. Dışarıya birinin güvence vermesi gerekiyor demektir. İMF ekonomik yapıda istedikleri düzenlemeler sizin ekonominizin lehine olacağını söylemek te mümkün değil. Stand-by Anlaşması ile taahhüt ettiğiniz ve İMFnin bakış açısı senin ülkeni alıp kalkıp yürüyüp gitmesi değil. 1 ölmesini engellemek, 2 Borç veren ülkelerin ve kuruluşların verdikleri paranın geri iadesini sağlamaktır. Bu sizin iç politikalarınızla çelişebilir.
Stand-By Anlaşmaları: Yeni Düzene Uyum Şartları
2000-2001 Stand-by anlaşmasını MHPnin de ortağı olduğu hükümet neden imzalama gereği duydu?
1999 yılının Haziran ayında 57. hükümette koalisyon ortağı idik ve masamızdaki ilk iş Stand-by Anlaşmalarıydı. 57. Hükümetten önce kısa sürelerde hükümetler değişti. 1998de Türkiyenin ödemeler dengesiyle ilgili ciddi sorunlar baş gösterdiği için İMF ile Yakın İzleme Anlaşması imzalanmıştı zaten. Hükümet haziranda kuruldu, ağustosta Marmara Depremi yaşandı, yaz dönemiydi ayrıca. Türkiye o dönemde Aralığa kadar Stand-by imzalamasaydı dış borçlarını döndüremeyen iflas eden bir ülke görünümünde olacaktı. Yani ekonomi akşamdan sabaha bozulmuyor düzelmiyor da. İktidarda kim olursa olsun gelinen noktada mutlaka İMF ile bir Stand-by anlaşması imzalamak zorundaydı. Kredi notunuz düşük, kimse borç ödeyecek durumda olmadığınız için borç vermiyor. Dolayısıyla yapılması gereken buydu.
Stand-bylar taviz verilmesine neden oldu mu?
O dönemin bir bürokratı olarak özellikle tarımla ilgili biz çok fazla bir taviz vermedik. Mesela onlar Toprak Mahsulleri Ofisinin kapatılmasını istedi. Silolarının satılmasını istedi. Şimdiki tarım bakanı bunlar IMFye bu sözleri verdiler gibi açıklamalarda bulunuyorlar. Ama MHP yönetiminde olan o zamanki tarım bakanlığı politikalar sayesinde etkili ve verimli hale getirildi. Satılsın kapatılsın deniyor fakat kapatıldı mı? 2000 tarihli Stand-by anlaşmasında bu varken 4 sene sonra ofis devam edecektir. Daha sonraki görüşmelerde ofisin kendini devam ettirdiğini, dolayısıyla devam etmesi gerektiğini yine o anlaşmalarda yazıyor. Yani Stand-bydan başka bir yolumuz yoktu. Ama Türkiyenin o hale getiren 57. Hükümetten önce kaç tane alırsanız alın az ya da çok hepsinin katkısı var. Burada dahil olmayan MHP. İMF ile anlaşma yapana değil yapılmak zorunda bırakanlara bakmak lazım. Bunu hükümet zaman zaman kullanmaya kaşımaya çalışıyor ama 54. Erbakan hükümetinde de çok önemli sorumluluklar almıştır. Özetle şunu söylüyorum: AKPnin dahili vardır MHPnin yoktur. Ayrıca AKP iktidara geldiğinde 2005 yılında İMF ile olan anlaşma sona ermişti. AKP Hükümeti 1999-2000 yıllarındaki gerekler yokken İMF ile Stabnd-by antlaşması imzaladılar. Kendinden önceden kalan 2001 antlaşmasından kalan10 milyarı AKP aldı 10 milyar da kendileri antlaşma yaptılar. 20 milyar borç kullandılar ödedikleri 23 milyar. Onu da yanlış aktarıyorlar.
AKPnin iktidara gelmesinde hemen öncesinde yaşanan kriz etkili oldu mu?
2001de bir kriz yaşandı. Bir gecede 8 milyar doları bir banka aniden çekti. Döviz kurları üzerinde baskı yapması tabi ki o dönemde uygulanan kur rejimi bir kriz yaşandı ama bu 2001 Şubatında yaşandı. Dövizde patlama oldu. Faizler yükseldi. Daha sonra alınan güçlü tedbirlerle kendi rayına oturdu. Ödemeler dengesinin bir sorundu bir taraftan dengeye kavuşuyordu ama 2001de bir anayasa kitapçığı nedeniyle bir kriz yaşandı. Ya da o kriz nedeniyle arka planda yaşananla kitap konuları oldu. Ama bu krizin yaşanmasından sonra gerekli tedbirler alınmıştı. Yani acı yılların birikiminin oluşan balonları sıkıntısını böyle gösterdi. Normale dönmeye başlamıştı. Fırtına diye tasvir edersek artık gökyüzü açılmış ekonomik anlamda düze doğru gidiş başlamıştı. Yani AKPnin iktidara geldiği dönem o çalkantıların bitiği sorunların hallolduğu acıların yaşandığı bir dönemin arkasından geldi. Yani çok hazır bir dönemde ekonomik bir mirası aldılar. Zaten potansiyeli olan bir ekonomik dönemin mirasını aldılar.
RTE: Rüşvet ve Talan Ekonomisi
AKPnin iktidara geldiği dönemden itibaren dış borç 129 milyondan 400 milyona çıktı. İMFye olan borç neredeyse bitti ama sektör borcu var. Bu borç nasıl oluştu?
AKP iktidara gelindiğinde güçlü ekonomiye geçiş programı bir yıldır uygulanıyordu. Önemli kazanımlar oldu. Vatandaş uygulanan acı reçetelerin sonuçlarını çekti. Artık her şeyin normalleşmeye başladığı dönemde iktidarı ele aldı. Vatandaşın borcu yoktu. Vatandaşın itibarı vardı. Yani kredi alma hakkı çoktu. Vatandaş borçsuzdu.5 katrilyonun(milyar) borcu vardı. Bireysel kredilerden bahsediyorum, tüketici kredilerinden bahsediyorum. 5 katrilyon. Şimdi bugün 300 katrilyon (milyar). Vatandaş borçsuzdu. Vatandaş bankalardan borç alarak vatandaş borçla gezdi, yedi giyindi, gezdi. AKP vatandaşı borçlandırarak yaşamaya alıştırdı. Yani 5ten 300 milyona çıktı. Bankaların kredilere verdiği kredi 40 milyardı. Bugün 1 trilyon 240 milyar yani otuz katı. Bu dönemde herkes borçlandı. Borçla bir şey yapmaya çalıştı. Kazanan vatandaşlar olabilir. Birileri kazandı tabi ama kaybeden çok oldu. Yani eskiden vatandaş kendini refah olarak çok iyi hissetmiyordu ama borcu yoktu. Borcunu ödeyemeyince ne oldu? Borcu yeni borçla kapattı. 2 yıllık ödenmeyince yeni borçlar alındı. 10-15 yıl borçlu hale geldi. Yani gelecekte elde edeceği geliri bugünden harcadı. Yani dış borca bakınca dış borç 129 milyardı şimdi ne kadar 400 milyar dolar demek. İMFye olan borç dış borç değil mi? 129 milyar borcun 23 milyarı İMFye Şimdi borcunuz var mı? 400 milyar. Bu milletin varını yoğunu sattılar özelleştirme adı altında.
İnşaat sektörünün hızla büyümesini nasıl açıklıyorsunuz?
Her tarafta bir saadet zinciri kurdular, nasıl kurdular; Arsaların imar planlarını değiştirdiler. Önemli ölçüde kendi yandaşlarına verdiler. İnşaat sektörünü canlı tutmak için bankalardan borç verdiler. Bankalar düşük kur politikalarıyla dışarıdan borçlandılar. Hani sektör borcu artı diyorsunuz ya. Nerden arttı buradan arttı. Mevduatta var ama ağırlık dışarıdan borç para geldi. Bankalar dışarıdan düşük kurla borç para getirdiler TLye çevirdiler. Yüksek faizle millete borç verdiler bankalar kazandı. En fazla bankalar kazandı RTE faiz lobisinden bahsediyor en büyük faiz lobisi RTE. Herkese para verildi vadeler uzatıldı dünyadaki likidite bolluğunun da önemli katkısı oldu. Arsalara imar rantlarıyla, yandaşlara rantları gönderdiler. Sonuç itibariyle vatandaşı bireysel kredilerle konut kredileriyle borçlandırarak bir satın alma gücü ve pazar oluşturdular. Yani inşaat sektörü bunların ekonomiyi canlandıran ama asıl olan da Rüşvet ve Talan Ekonomisini harekete geçirdiler. Baş harflere dikkat edin: Rüşvet ve Talan Ekonomisi. İnşaat sektörünün üzerinde durmalarının nedeni buydu.
Değişen yerel yönetimler yasasının bu durumla bir bağlantısı var mı?
Özellikle büyükşehir yasasının doğrudan doğruya bağlantısı var. Başkanlık sistemi ve eyalet yapısına gitmek için yapıldı. Türkiyenin hiçbir yerinde talepten doğan bir şey değildi. Tamamen Güneydoğudaki birkaç ili ve kırsaldaki kamu gücünün başta jandarma polis olmak üzere çekilmesini sağlayacak alt amaçları hedefleri olan anlaşma.
Ekonomide yaşanan sorunların çözümü nasıl sağlanır?
Ekonomide yaşanan sorunların çözümü üretim ve insan odaklı üretime dayalı çözüm üretmekten geçer. MHPnin ileri sürdüğü ekonomi politikası üretime dayalıdır. Bir saadet zinciri gibi oluşmuş rant ekonomisi mevcut. Bu zincirin kırılması gerekir.
Bu zincirin kırılması piyasaları sıkıntıya sokmaz mı?
Hayır, neden sıkıntı yaratsın ki? Kimilerinin rahatı bozulabilir o ayrı konu. Çok kazananların rantı azalabilir. Hem üretim, hem rantı olanların rantı azalabilir ama o %1i geçmez çünkü şu an servetin %54ü %1in elinde bunlar iktidara geldiğinde servetin %39 u %1in elindeydi. %56 ya çıkardılar. Stoku söylüyorum, yani serveti. Ciddi şekilde yandaşlara servet bıraktılar. Yani piyasa rahatlar, olumsuz etkilenmez.
Ankara
22.11.2024