Nevin Gökçek’in Asyha dergisine verdiği o Özel Röportaj Ankara’da çok konuşulacak .
Sizi bir siyasetçi eşi olarak protokollerde, açılışlarda görüyoruz ama özel hayatınızla ilgili bilgiye sahip değiliz. Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?.
Karadeniz kenarında güzel bir kasaba olan Düzce iline bağlı, Akçakoca’da doğdum. Gazi Üniversitesi Matematik Bölümü’nü bitirdim. Uzun yıllar matematik öğretmenliği yaptım. Melih Bey ile 1975’te evlendik. Ahmet ve Osman adında iki oğlumuz, Melih ve Ahmet adında da iki torunumuz var. Melih Bey’le Antep’te karşılaştık. 3 ay arkadaşlığın sonrasında da evlendik. Melih Bey o zamanlar; ileride siyaset yapacağım. Sen bu siyasete katlanabilecek, bana destek olabilecek misin? diye sormuştu. Ben de bu isteği çok basit bir şey zannederek kabul ettim. Tabii siyasetin zorlukları olsa da, güzellikleri çok daha fazla. Ailede birisinin fedakarlık yapması gerekiyordu; o da bendim. Eğer eşime destek olabiliyorsam ne mutlu bana diyorum. Çünkü o, bu işi çok seviyor. Benim de eşi olarak ona destek olmam gerekiyor diye düşünüyorum.
İlk tanıştığınız zamanlara ait ilginç bir anınız var mı?
Ben evliliğe giden tanışma sürecimizi çok enteresan buluyorum. Üniversiteyi kazanmış fakat talebe olayları sebebiyle okula gidememiştim. Ben de subay olan amcamın yanına, Antep’e gezmeye gitmiştim. Melih Bey’in halaları beni görüp, beğeniyorlar. Melih beyi benimle tanıştırmak için Ankara’dan çağırıyorlar. Yani bu durum bana hep enteresan gelmiştir. Melih Bey Ankara’da olmasına rağmen; Antep’e geliyor, Rabbim izin veriyor ve evliliğe kadar gidiyoruz. Bence Allah bizleri oraya yolladı, bizler de rollerimizi oynadık. Ayrıca hayatımızda ilginç tesadüfler de var. Her ikimizde 20 Ekim doğumluyuz. Yine 20 Ekim’de evlendik.
Sonrasında da siyaset başlıyor...
Melih Bey o zamanlar Milli Mücadele’nin Ankara temsilciliğini yapıyordu. Rahmetli Özal’ın zamanında 1984 yılında Keçiören Belediye Başkanı seçildi. 1989 yılında seçimleri kaybedince, Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü oldu. Kurumun içinde bulunan lojmana geçtik. Her gün bin çocukla bir arada zaman geçiriyorduk. Okuldan gelince çocukların hepsini geziyor, onların dertlerini dinliyordum. Ondan sonra ise milletvekilliği derken, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı oldu ve halen devam ediyor. En güzel yıllarımız ve en çok çalıştığı dönem; Keçiören Belediye Başkanlığı zamanıydı.
Sonrasında Ankara Belediye Başkanlığı dönemi başlıyor. Yoğun bir çalışma dönemi. Peki bu yoğun tempo ev yaşamınızı nasıl etkiledi?
Melih Bey çalışmayı çok seven biridir, onun mizacı böyle. Ama çocuklarımız babalarını görmeden büyüdüler. Ben bazen küçük notlar yazarım. Derim ki; onlar bir daha küçülmeyecek, kucağımıza alıp sevemeyeceğiz. Keşke o zamanı çok daha iyi değerlendirseydik. Yani çocuklara daha çok sarılıp öpseydik, onlarla daha fazla oynasaydık, hoplayıp zıplasaydık, aynı masada çok yemek yeseydik diye düşünürüm. Çünkü zamanı geriye çevirme şansımız yok. Şimdi torunlarda bunu yaşamak istiyoruz. Ama maalesef torunlarda da yine zamanı çok kısıtlı kullanıyor.
Anlaşılan Melih Bey evde çok kalan biri değil. Evde kaldığı zamanlarda neler yapar, mutfağa girer mi?
Her şeyi yapar. Çocuklarıyla çok oynar, evin altını üstüne getirirler. Çocuklarımız babalarının yanında daha rahattırlar. Herhalde ben biraz daha disiplinliyim. Ama babamız daha yumuşaktır ve olaylara daha olumlu bakar. Torunlarla da aynıdır. Evde olduğu zaman onlarla güreşir, oyunlar oynar. Yemek yaptığı da olur. Menemeni çok güzel yapar.
Melih Bey iyi bir Twitter kullanıcısı. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?
Çok rahatsız ediyor. Hatta beni en çok rahatsız eden de bu. Takipçilerini birebir kendisi takip eder ve cevap verir. Bazen Twitter’ı çok kıskanıyorum. ‘Kumam’ diyorum ona. Böyle şeyleri kullanmak çok önemli biliyorum ama çok fazla zamanını alıyor.
Şimdi de vakıf çalışmalarınızdan bahsedelim. Kısa adı SOS olan ve sizin de onursal başkanlığını yaptığınız Sosyal Hizmetler Eğitim ve Yardım Vakfı. Vakıf için yoğun bir mesai harcadığınızı biliyoruz. Burada çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Çok güzel gidiyor, çok da keyif alıyorum. Şimdiye kadar 30 binin üzerinde ev ziyaretinde bulundum. Kendimi methetmek adına söylemiyorum. Ama iddia ediyorum; benim kadar ziyarette bulunan başka bir kişi daha yoktur. Her akşam yedi ev geziyorduk. Şimdi bunu haftada 2-3 güne indirdim. Özellikle cuma ve pazartesi akşamları, gece yarıları geziyorum. Allah’a hamdolsun öyle bir duruma geldik ki; bir gittiğim yere, bazen bir kez daha gidiyorum. Ben her zaman şunu söylüyorum; bu dünya geçici! Makamlar, güzellik, zenginlik, sağlık hepsi... Ama önemli olan arkada hoş bir seda bırakabilmek. Amacımız o, yani birinin elinden tutabilmek. Alanla veren eli buluşturabilmek. Çok dile getirmiyoruz ama sessiz sedasız çok şeyler yapıyoruz.
Belki de örnek olması açısından bu tür şeylerin anlatılması gerekli.
İnanın şimdiye kadar hiç yardım gecesi ya da yardım toplama kampanyası yapmadık. Sadece veren pozisyonundaydık. Hatta arkadaşlar sürekli söylüyorlar bir gece yapalım, kendimiz tanıtalım. Kendi yağımızla kavrulmaya çalışıyoruz. Ama zor olan bir şeyi yapmak çok daha güzel oluyor. Elindeki kısıtlı imkânı tasarruflu kullanan, çocuklarını sürekli bu konuda uyaran bir anne gibi; vakıf olarak biz de az olan kaynağımızı, olabildiğince dikkatli ve verimli kullanmaya çalışıyoruz. Şu an 450 öğrenciye burs veriyoruz. Bunun yanı sıra, mağdur olanlar için kurslar açtık. Onları birer meslek sahibi yaptık. Bir yardım vakfının yapması gereken her şeyi yapıyoruz. Belki söylemek doğru değil ama sosyal faaliyetler ve yardımlar noktasında ses getirdiğimizi ve Ankara’da bir numara olduğumuzu söyleyebilirim. Allah nasip ederse, Keçiören’deki Atatürk Çocuk Yuvası’nda kalan genç kızlarımızın eğitimini üstleneceğiz. Bu en güzel projemiz olacak. Kısa zaman içerisinde hayata geçireceğiz.
Ankara
22.11.2024