Saadet Partisi Ayaş İlçe Başkanı Cengiz Zeyrek son dönemde çok hızla değişen gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Çok net söylüyoruz; Türkiye yönetilemiyor. Özellikle ekonomi yönetilemiyor. Finansal problemler yönetilemiyor. Tarım yönetilemiyor. Sanayi ve ticaret yönetilemiyor. Eğitimde kargaşa hali devam ediyor. En önemlisi bütün bu işleri yürütmesi gereken bürokrasi yönetilemiyor.
Yeni sistemin alt yapısı oluşturulamadığı için bürokrasi kilitlenmiş durumda. Tam bir keşmekeşlik hâkim. Kim kime bağlı, o bile belli değil. Biz ehliyet, liyakat dedikçe, bu iktidar tam tersini yapıyor.Devekuşu gibi başımızı kuma gömmenin bir anlamı yok. İçinde bulunduğumuz bu kriz, “Bu da geçer ya hu” denilerek geçecek bir kriz değildir.
ENFLASYON RAKAMLARI VE ZAMLAR
Ekonomik rakamlar krizin giderek derinleştiğinin en önemli göstergesidir.
Enflasyon durdurulamıyor 14 yılın en yüksek oranlqrı
Dolar durdurulamıyor. Aslında TL´nin değer kaybı önlenemiyor. TL´nin dolar karşısındaki bir aylık değer kaybı %30. 2018 yılındaki değer kaybı ise %70´in üzerinde. Burada bir kelime oyununa dikkat etmek gerekiyor. Sürekli doların yükselişinden bahsediliyor. Halbuki problemin aslı TL´nin değer kaybetmesidir.
Zamlar durdurulamıyor. İğneden ipliğe, elektrikten gaza, şekerden una her şeye zam geliyor. Sadece elektriğe gelen zam geçen yıla göre; konutlarda %33´ü, sanayi ve ticarethanede ise %44´ü geçti.
MİLLET FATURASINI ÖDEYEMEZ HALE GELDİ
Peki sonuç? Olan garip gurebaya oluyor. İktidar hala İstanbul´a çılgın projeler yapmanın peşinde. Ama aynı İstanbul´da 2017 yılında faturasını ödeyemediği için suyu kesilen konut ve işyeri sayısı 580binin üzerinde idi. Faturasını ödeyemediği için gazı kesilen konut ve işyeri sayısı 493binden fazla idi. Her konutu 4 kişi saysak, İstanbul gibi bir şehirde 2,3 milyon insan susuz kalmıştı. 1,9 milyon kişinin ise doğalgazı yoktu. Bu rakamlar ne yazık ki artarak devam ediyor.
Türkiye geleninde milyonlarca konut ve işyeri ise elektrik borcu sebebiyle icralık olmuş durumda. Eskiden kemer sıkma vardı. Şimdi kemer değil, milletin boğazı sıkılıyor.
İKTİDAR HER FIRSATTA DIŞ GÜÇLERE SIĞINIYOR
İktidar acı gerçekleri görmek yerine hala algıları yönetmek peşinde. İşin kolayını da bulmuş. Nerde bir kriz varsa, nerde bir sıkıntı varsa, “dış güçlerin oyunu” diyerek üstünden atıyor. İktidara bakarsanız, bütün bunlar ABD ile yaşadığımız rahip krizi yüzünden oluyor. Medya´nın büyük bölümünü kontrol ettiği için de algı yönetiminde başarılı oluyor.
Nitekim bu hafta yapılan ankete göre dolardaki yükselişi Trump´a bağlayanların oranı %55 !
O zaman bir tespit yaptıktan sonra şu soruyu sormamız gerekiyor; TL şu anda değer kaybında dünya lideri. TL sadece Dolar karşısında değil, Bulgar levasından, Suudi riyaline, İsveç kronundan, Kuveyt dinarına, bütün para birimleri karşısında hızla eriyor. Tamam, ABD´yle rahip krizimiz var. Peki, bunlarla ne sıkıntımız var?
Bir kez daha söylüyoruz; ekonomideki çöküşü, sadece “dış güçlerin operasyonu” ile açıklamak gerçekleri sümenaltı etmektir. Türkiye´nin çok ciddi ekonomik problemleri vardır ve acil bir şekilde tedbir alınmak zorundadır.
Toplumun her kesimi ciddi problemlerle karşı karşıyadır. Şahıslar borçlu, Esnaf, çiftçi, tüccar borçlu, Sanayici borçlu, Müteahhitler borçlu, Ne yazık ki devlet de borçlu.
İktidar bu kesimlerin tamamının derdine derman olacak tedbirleri acilen almalı, gerekli adımları atmalıdır. En azından benzer bir krizle 2007 – 2009 yıllarında karşı karşıya kalan ABD´nin, AB´nin ve Japonya´nın izlediği politikalar gözden geçirilmelidir.
ŞARBON SKANDALI
Türkiye´nin yönetilemediğinin en önemli göstergelerinden birisi de tarım ve hayvancılıkta yaşanan gelişmelerdir.
Bilindiği gibi geçen hafta İstanbul ve Ankara´da şarbon skandalı patlak verdi. Yurtdışından ithal edilen hayvanlarda şarbon hastalığı çıktı. Bu hayvanlar hangi ülkelerden ithal edilmiştir? Kimler tarafından ithal edilmiştir? Hayvanların sağlık kontrolleri, ithalata uygun olup olmadıkları, kimler tarafından, nasıl kontrol edilmiştir? Bu soruların hepsi cevap beklemektedir.
Ancak cevabını bildiğimiz bir soru var; Nasıl ki dolar krizinin asıl nedeni ekonomide yürütülen yanlış politikalarsa, şarbon krizinin nedeni de tarım ve hayvancılıkta yürütülen yanlış politikalardır. Dünyanın en verimli topraklarına, en mümbit meralarına sahip Türkiye´yi ithal ete mahkûm eden anlayıştır.
YARDIM DERNEKLERİNE ET İTHALATI YETKİSİ?
Geldiğimiz noktayı anlamak açısından dramatik bir örnek vermek istiyorum. İki hafta önce, 20 Ağustos 2018 tarihli resmi gazete´de, sessiz sedasız, ilginç bir yönetmelik değişikliği yayınlandı. Bu yönetmelikte “istisnai uygulama” diye bir başlık var. Özeti şu; “…İnsani yardım ve hayır amacıyla faaliyet gösteren, dernek ve vakıflar, ticari amaç güdülmeksizin, koyun, keçi ve sığır cinsi et ithal edebilecek…”
Bu, bizim bildiğimiz tarihte ilk kez oluyor. İlk kez yardım derneklerine et ithalatı yetkisi veriliyor. Peki neden? Bu yönetmelik değişikliğinde ki amaç nedir? Neden Yardım derneklerine et ithal etme yetkisi verme ihtiyacı duyulmuştur? Bundan böyle Türkiye´de fakir fukaraya dağıtılacak etler de artık dışarıdan mı getirilecektir? Türkiye bu hale nasıl düşmüştür? Zaten büyük sıkıntı çeken üreticiler bu ithalat izinleriyle daha da zor duruma düşmeyecek midir? Gerçekten merak ediyor ve bu soruların cevabını bekliyoruz.
TÜRKİYE´DE YAZILIM HATASI DEĞİL ZİHNİYET HATASI VAR
Geçtiğimiz günlerde Halk Bankası düşük kurdan dolar satışıyla gündeme geldi. Banka yönetimi bir yazılım hatası olduğunu açıkladı. Bizde bunun doğru olduğuna inanıyor, daha doğrusu inanmak istiyoruz. Ancak şüphelerin tamamen giderilmesi ve kamuoyu vicdanının rahatlaması için bu olay bağımsız kuruluşlarca titiz bir şekilde incelenmeli. Ve yapılan inceleme dürüst ve şeffaf bir şekilde milletimizle paylaşılmalıdır.
Ne var ki; Türkiye´nin sorunu yazılım hatasında değil zihniyet hatasındadır. Bu hatalı zihniyet yüzünden Halk Bankası´nın halkla, Ziraat Bankasının çiftçiyle alakası kalmamıştır.
ÇİFTÇİYE FAİZ OYUNU
Örneğin Bakanlar Kurulu kararına göre üreticiye %8 faizle indirimli tarımsal kredi kullandırılmak zorunda. Bu da Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla yapılıyor.
Peki, gerçekte ne oluyor? Çiftçi gidiyor, Tarım Kredi Kooperatiflerinden %8 faiz ile indirimli tarım kredisi çekiyor. Ancak ödemeye gittiğinde %8 değil, %22,5 faiz ödemesiyle karşılaşıyor. Haklı olarak soruyor; bu %22,5 faiz de nerden çıktı? Deniyor ki %8 resmi faiz. Evet. Ama buna ilaveten %12,5´ta kaynak kullanım ücreti var!
Ne hikmetse, faiz oranları arttıkça kaynak kullanım ücreti de artıyor. Piyasa faizine eşitleniyor. Sonuç; binlerce çifti icralık… Kredi borcunu ödeyemediği için toprağını bile ekemeyecek durumda.
Şimdi bu da mı yazılım hatası... Bu da mı dış güçlerin oyunu... Bu da mı Rahip krizi yüzünden oluyor.
MİLLİ TARIM STRATEJİSİ OLUŞTURULMALIDIR
Türkiye bir yol ayrımındadır. Gelinen noktanın mevcut zihniyetle artık telafisi mümkün değildir. Ya ekonomideki gerçek problemleri sümenaltı ederek görmezden geleceğiz, ya da bu süreçten ders çıkarıp, köklü yapısal reformları gerçekleştirerek çıkacağız.
Türkiye derhal kendi milli ve bağımsız ekonomi politikalarını oluşturmalıdır.
En kısa sürede bir Tarım Şurası toplanmalı ve Milli Tarım Stratejisi belirlenmelidir. Üreticiyi piyasa faiziyle borçlandırmayı bırakıp, girdi desteği ve faizsiz kredi vererek ayağa kaldırmalıyız. Birlikler, kooperatifler, ticaret borsaları bu sürece aktif bir şekilde dâhil edilmeli ve seferberlik ruhuyla yeni bir çalışma dönemi başlatılmalıdır. Üretici borçlarında yapılandırmaya gidilmeli, kaynak kullanımı adı altında alınan haksız faizler silinmelidir. Ana para borçları uzun vadeye yayılmalı ve verilen destekler ciddi oranda artırılmalıdır. Aksi takdirde bugün şarbonlu ete mahkûm edilen Türkiye, Allah korusun yarın ekmeğe muhtaç hale gelir.
Her zaman söylediğimiz gibi, biz bu uyarılarımızı bir kardeşlik vazifesi olarak yapıyoruz. Şüphesiz ki güç ve kudret sahibi Cenabı Allah´tır. Allah cc ülkemizin ve bütün insanlığın yardımcısı olsun.
Ankara
21.11.2024