Değerli dostlar, Ramazan ayını geride bıraktık, elbette ki Ramazan bayramını da idrak ettik, ama acı ama tatlı ama varlık içinde ama yokluk içinde hem de enflasyon denilen bir derdi yüklenerek.
Enflasyon bir baş belası hepimizi etkiliyor lakin bazı kişileri etkilemiyor bunu anlamak mümkün değil.
Peki bu enflasyon kimdir, nedir, kim başımıza bela etti? Hepimizin baş belası diyen Maliye Bakanı Sayın Nebati değil, bizi yönetenlerde değil, bürokratlar, teknokratlarda değilse kim o zaman. Bana göre Muhalefet ile dış güçlerin bir oyunu diye düşünüyorum. Şimdi siyaset yapma zamanı değil mutfaklarda yangın var, ama muhalefetin umurunda değil, dış güçler zaten buna seviniyor. Avrupa birliği ülkelerde kıskanıyor geri zekalılar. Çalışın sizinde olur.
Elbette ki ironi yaptım değerli dostlar.
Enflasyon belasının sebebi kötü bir ekonomi yönetimi, yolsuzluk ve usulsüzlükler biraz küresel olumsuzlukla, israf ve en önemlisi Sığınmacıların ağır yükü.
İşte sığınmacılarla ilgili olarak Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ bunun yüksek perdeden ve çok samimi bir şekilde belirttiği gibi bekamızın da tehlikede olduğunun gerçeğini yüksek perdeden haklı olarak ortaya koydu ki bu gerçekler Türk Milletinin yüzde doksanında kabulde gördü. Lakin sayın Özdağ’ın bu tespitleri karşısında sayın Soylunun bir televizyon kanalında sayın Ümit Özdağa hakarete varacak şekilde konuşması üzerine sayın Özdağ haklı olarak büyük tepki verdi. Ancak sayın Özdağ bana göre yanlış bir strateji uygulayarak İçişleri Bakanlığına yürümesi ve sonrasında yaşananlar maalesef Sığınmacılar ve ülke ekonomisi gerçeğinin önüne geçmesine sebep oldu ve kimine göre 5 milyon kimine göre 7 milyon mülteci sorununun ülkeyi ne hale getirdiği ve ülke bekası için olan öneminin anlaşılması güme gitti. Sayın Özdağ’ın daha itidalli ve daha sakin olması gerekirdi. Sayın Bakanında bu ve benzeri konularda daha vakar ve daha nezaketli olması Türkiye Cumhuriyetinin varlığına yakışır cümleler ile eleştirmesi gerektiğini de söylemeden geçmek haksızlık olur. Neyse siyasetçilere buradan ders verecek değilim.
Ancak hakaretlerle bezenmiş, nezaketten uzak, hakkı hak saymayan, kendi koltuk ikballerini korumak için dün sövdüğüne bugün öven, dün beraber yürürken ses çıkarmayıp menfaatte çatışınca laf geveleyen vatandaşın gündeminden uzak hukuku yok sayan, gruplarda bir birine laf yetiştirmekten öteye gitmeyen, ezanı, bayrağı, vatanı siyasete alet etmek, ötekileştirerek milleti bir birine düşman etmekten siyasi rant sağlayarak ikbal korumak siyaset olmuş vesselam.
Neyse konumuza dönelim biz.
Değerli dostlar mülteci kelimesini kullanmam doğru değil çünkü bunlar mülteci değil sığınmacıdır. Ama genelde kullanıldığı için mülteci deyimini kullanıyoruz işte. Eğri oturup doğru konuşalım, haktan yana olalım siyaseti bir kenara bırakalım. Şimdi hiçbir ülke böyle sığınmacıları ülkesine kontrolsüz, kayıtsız almayacağı gibi, ülke içinde de bu şekilde barındırmaz. Sınırlarda kurulacak kamplarda ikamet ettirirler. Ama biz ne yaptık kontrolsüz ve kayıtsız, elini sallayan sınırdan içeri girmelerine taa, Edirne’ye kadar gitmelerine seyirci kaldık. Sınır namustur cümlesi maalesef anlamsız kaldı.
Allah ve peygamber aşkına arkadaşlar hangi aile böyle kontrolsüz, kayıtsız, programsız olarak sokaktan gelenleri evine alır veya misafir eder.
Hepinizin sesini duyar gibiyim, olur mu böyle şey dediğinizi.
Peki beş nüfuslu bir ailede, aile reisi baba 3 sığınmacıyı evine alsa, ailesine harcayacağı parayı bu 3 sığınmacıya harcasa, ailesine şükretmeyi bilmiyorsunuz diyerek bu 3 sığınmacıya birer oda verip aile bireylerini evin salonunda kuru ekmek ile yaşamalarını isteyip bu sığınmacı 3 kişi için ensardır filan dese aile bireyleri bu babaya inanır mı, güvenir mi, hakkının başkası için harcanmasına rıza gösterir mi?
Elbette ki hayır diyeceksiniz ki benimde, bunu kabul etmem mümkün değil elbet. Değerli dostlar ülkemizin durumu işte bu aileye benziyor. Sığınmacılara 2020 yılında 40 Milyar dolar harcandığı söylenmişti ve o günden bu güne halen harcanmakta olduğunu biliyoruz.
Bu sığınmacılar gitmelidir, benim evladım, kardeşim, arkadaşım, torunum iş bulamazken, geçim sıkıntısına düşmüş hepimize bela edilen enflasyon ile boğuşurken bu hak değildir. Sığınmacıların gönderilmesini istemek bir haktır asla ırkçılık değildir.
Kaldı ki bu sığınmacılar genç erkek nüfusundan ibaret, çoluk çocuğunu, anasını babasını bırakıp gelen ne idiğü belirsiz insanlarında aralarına barındıran milyonlar ülkemin bekasını da tehlikeye attığına inanıyorum. Ülkemde insanlar aylık elektrik doğalgaz ve su gibi faturalarını, kirasını ödeyemezken bir milyon Suriyeli için ev yaptırılması bu Millete haksızlık değil mi? Bu kimin parası ile yapılacak.
Değerli dostlar Ensar, hicret döneminde Hz. Muhammed’e yardımcı olan Medineliler için kullanılan sıfattır. O dönem de Medine halkı ensar olmuştur doğru. Ama malını mülkünü, parasını, bütün geleceğini de Peygamberimiz ve sahabelerine vermemiştir. Sadece yardımcı olunmuştur o kadar.
Oysa ki, Yüce Kitabımız Kuranı kerimin, Nahl Suresinin 90. Ayetinde derki; "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." Der.
Şimdi soruyorum öncelik kimin? Sığınmacıların mı yoksa kendi ülke insanının mı? Ayete göre öncelik bu ülkenin insanıdır.
Tabi kendi akrabaları için yaptığı torpil ve kayırmacılığı bu ayet ile izah eden şerefsizleri bir yana bırakıyorum.
İşte değerli dostlar milyar dolarlar, kendi üreticimize, sanayicimize harcamaz ve üretmezsek, ihtiyaçlarımızı ithal ederek lokal çareler ile geçiştirmezsek, garantili geçişlere dolar bazında ödemelere son verirsek, müteahhitleri kalkındırmak yerine, küçük ve orta ölçekli sanayiciyi, çifçiyi, üreticiyi, dar gelirlileri yani orta direği kalkındırırsak, özellikle tarımda garantili ekim yaptırmazsak ve en önemlisi artık faiz sebep enflasyon sonuç demekten vaz geçmezsek bugünleri de arayacağız diye düşünüyorum.
